28 Aralık 2008 Pazar

Yok artık ama.

Canını sevdiğim erkek milleti. Hatta bazı kadınlar bile.

Hele bir de hepiniz ıssız adam olmayın. Hele bir de olmayın.
Televizyonda sinemada ne görseniz istiyorsunuz ama olmaz ki böyle..

Hayır nedir bu patetiklik biri bana anlatsın.
Kendilerini film karakterlerine için için de değil kelimelere dökerek benzeten insanlar. Lafım size aq.

Zaten kısıtlı olan kelime dağarcığınızla kurabileceğiniz birkaç kalıp beyaz peynir sunuyorum. Yalnız uyarayım sonra bu cümleleri okuduğunuzda çemkirmeyin bana. Onları sizin de zikretmiş olmanız umrumda değil çünkü.

* Abi bu film direk benim hayatımı anlatıyor.
* Ben de bir kere böyle aşık olmuştum. O hayattan da sadece o kız için vazgeçtim ama yapamadım.
* Filmde kendimi buldum.
* Ağlayarak çıktım.

Daha da devam ederdim de.. Yok yahu kimi kandırıyorum ben bile devam edemem bu konuda daha fazla yazmaya.
Çünkü..
Issız Adam benim.
O: Hayır benim!
Bu: Hayır benim!

"Barney Stinson" (How I Met Your Mother) konusuna hiç dalmıyorum.

Hadi.

Notum: Cem Yılmaz'a inancım tam. Zira ufuret bastı bana bu ıssız sapsız adamlardan.

26 Aralık 2008 Cuma

Öhöhm.


Herkes tamam mı?
Tamam o halde başlıyorum:

Üremeyi reddediyorum.
Bu dünya adına yapabileceğim en temiz hareket bu.
Yani, bir daha beni sokağa çöp atarken gördüğünüzde; bu fedakarlığımı hatırlayın.
Ve lütfen beni rahat bırakın.
Evet.




Notum: Gerçekten yere çöp attığımı düşünüyor olamazsın. Şaka değil mi bu..



23 Aralık 2008 Salı

Miranda.

"O wonder!
How many goodly creatures are there here!
How beauteous mankind is!
O brave new world
That has such people in it!"

16 Aralık 2008 Salı

This is "kiddo" speaking.

And i'm gonna miss you,
like a child misses their blanket.

Yes.


15 Aralık 2008 Pazartesi

İki zeytinli martini tadında bir hayal...

Gecenin başladığı yer, havuz başı.

Lounge, chillout arada belki funk, ve illa ki house sos olarak yanında leziz deep house...
Böyle bir akşam için elbise alışverişine çıkar saçlarımı dağınık topuz yapar topuklularımı da giyerim hem.
Makyaj, saç gibi hazırlıkların aralarında birer tekila shot serpiştiririm.
Yanımdaki birkaç tatlı kızla rujları allıkları paslaşırım.
Evden çıkmadan önce dinlediğim müziklerin uyumlu olduğuna emin olur rahatlarım.
Bu özel bir partidir çünkü ve ben ne tür müzikler çalacak bilirim.
Yavaşça sallanarak başlayan dansım gecenin sonlarına doğru iyice sapıtır.
Gürültü yok, kötü giyinmiş insanlar yok, sarkıp duran klüp "bekarları" yok...
Tipler kalite, müzik kalite, içkiler kalite.
Sigaralar bile o markaların özel üretimleri gibi görünüyor düşün yani.

Gecenin bittiği yer, tabi ki "havuzun içi".
Eh, bu kadar kalite bizi bozar.

** Sayın GG bu organizasyonu en acilinden diyorum.
Hadi.



Ahh..


Dokun bana.
Yaklaş.

Sevişirken gözlerimi kapatıyorum, evet.
Ezbere biliyorum her yerini çünkü.
Ellerimi uzattığım anda bulabilirim yüzünü.
Gözlerim kapalı.
Suratını biliyorum. Ezbere.
Elim yüzünün şeklini aldı.
Boynunda gezindim. Tutmadım ama. Her kıvrımının üstünden geçtim sadece.
Tadını çıkardım senin.
Bir şarap açmıştım başım dönüyor biraz.

Omuzlarını tuttum. Çok büyüktün kollarım yetmedi. Gene her yerini saramadım.
Her noktaya aynı anda dokunmak istiyorum. Yapamıyorum.
Göğüslerinde gezindi parmaklarım.
Birbirimize sarılıp konuşmaya başladık:

"Seni seviyoru..."
"Canım acıyor."

"Seviyorum seni"

"Yaklaş."

"Ellerini bırak benimle."

"Gitmek istemiyorum."

"Gitmeni istemiyorum."

"Seviyorum seni."

"Fazlasın. Aklımı kaybediyorum. Boy ölçüşemiyorum seninle."

"AH."


Kollarındayım tekrar. Eziliyorum göğsünün altında.
Gömüldüm kucağına. Uyumayı bekliyorum.
Çok da sabırsız değilim. Sen varken ne kadar uzakta olabilir bebek gibi uyumak...

Sonra kendime dokunmaya çalışıyorum.
Senin ellerinle.
Olmuyor. Neden...
Kendi bedenimi senden daha iyi tanıyamıyorum.
Neden.
İçim erimiyor.
Kendime senin gözlerinle bakamıyorum.
Bana bunu yaptığın için senen nefret ediyorum.

Bırakıyorum kendime dokunmayı. Daha fazla savaşamam.
Sen Büyük'sün. Ne yapacağını iyi biliyorsun çünkü.
Bense meğer sen bana dokunurken sadece hayranlıkla seni izler ve nefes almayı unuturmuşum.
Bırakıyorum dokunmayı.

Seni yaşamak, senin gibi olmaya çalışmaktan daha güzel.



**Dinlemek için "Yasmin Levy - La Alegria".





14 Aralık 2008 Pazar

La Alegria

"yo bebo y bebo y bebo para olvidarte
yo duermo y duermo y duermo para no pensar
maldito mundo
vivir para pagar por el pecado de amarte
maldita tu
sueltame

te digo que vida no tengo
y es por tu culpa
las noches igual que los días
de soledad
oh dio mio
ayúdame para matar este amor
que está en mi corazón
bendito dio sálvame

solo caminando en el camino de este mundo
y no tengo más fuerza para luchar
pensaba que amarte fue el remedio del dolor
pero el dolor se hizo grande más y más
te dejo para siempre vida mia no te olvides
que soy hombre que existe para ti
y el cante de mi vida te regalo para siempre
hasta que llegue el día del morir"


Acıtır.

14 Aralık 1983 Çarşamba 6.30

Doğumgünü gerçeği içimde hiç de bir his uyandırmıyor.

Evet, öyle.

Sadece nev-i şahsıma münhasır yeni yılımın ve daha sonraki yıllarımın nasıl geçeceğini görmek için hayatımı FF [Flash Forward] tuşuyla ileri sarmak geliyor aklıma. İşte bunu gerçekten isterdim.

Ne dileyeceğimi biliyorum sanırım.

Ve rüya başlasın...

Sevdiğim bölümleri Slow-motion geçiyorum.

Eğer yeteri kadar tadını çıkaramadıysam bir Rewind'a bakar, hemen geri dönüyorum.
Geçmek bilmeyen zor dakikalarda bir Pause verip, "ağlarken gerçekten çirkin oluyormuşum yahu" diyorum. Neyse üstünde çok durmuyorum.
Devam..

Dokunulmaz leziz sohbetler, of bitmesin dediğim öpücükler, "bir daha söyle!" dedirten cümleler, tekrar tekrar tatmak istediğim harika yemekler, sallana sallana daldığım uykular...

Yok, iyi tamam hadi, bu anları kaçırmak istemiyorum. Acilen REC.
Ve kayıttayım.

"İmre seni çok seviyorum." ...
"Ahahahhah! Abi düşücem şimdiiieeee!" ...
"Gel artık ulan kadın." ...
"Cemre, kızın senden daha güzel biliyor musun?"...
"özledim aq" ...

Dışarıdan kendimi izliyorum.
Gözlerimi, bacaklarımı, gülüşümü...
Tavırlarıma uzaktan bakıyorum. Kendimle dalga geçiyorum. Kendimi patetik buluyorum. Kendimi seviyorum. Ciddi konuşmalarda ya da münasebetsiz davranışlarla karşılaştığımda tek kaşımı kaldırdığım ayrıntısını bir kenara not ediyorum.
Sol kaşım.
Ellerimin her tarafta olduğunu görüyorum. Sürekli konuşuyorum. Anlatacak ne kadar çok şeyim var.
"Adam" a bakarken içim gidiyor. Belli seviyorum.
Kendimi izlerken gene içim gidiyor. Ne güzel bakıyorum.

Tamam, yeter. Kayıtlarda takılarak anı kaçıramam.
Yani komik olmaz mı?
Play'e geçme zamanı artık.

Uzunca bir süre Play.

Ve bütün bu tuşların içini boşaltan Stop'a zaman geldiğinde...

Written
&
Directed by;

İmre Cebeci

"Çikolatalı sufle zevk değil bir yaşam biçimidir."

Seviyorum seni kadın.





9 Aralık 2008 Salı

for real.

***

Be my friend
Hold me, wrap me up
Unfold me
I am small
and needy
Warm me up
And breathe me

...now hold it.
yeah.

4 Aralık 2008 Perşembe

nayz


Rita Hayworth:

"Birlikte olduğum erkekler yatağa 'Gilda' ile girerler,
sabah benimle uyanırlar."


2 Aralık 2008 Salı

Ballı tarçınlı süt tadında bir hayal...


Yer: Nişantaşı'ndan Taksim'e uzanan geniş kaldırımlı Harbiye caddesi.
Kaldırım durumu: Karlı. Mümkünse diz ile bilek arasında bir yükseklik.

Elimde eldivenlerim, kulaklarımda pon pon kulaklıklarım, boynumda atkım. Ve sıcak tutulmaktan payını alamayan burnum, üşüyen tek organım.

Ara ara sıcak yudumları ve içindeki tarçınla boğazımı yakan sağlam bir kahve, mümkünse venti. Mp3 çaların kulaklıklarından kahveyle birlikte mideme akan ve orada ahenkle içimi kıpırdatan jazz akorları. Ve çift kulaklık lüksünü sonuna kadar kullandığım, adımları benimkine denk bir yürüyüş partneri. Mümkünse "kalın dudaklı".

Adım durumu: Hafif ritimli. Kısım kısım durup minik minik dans etmeli.

Ve...
Yürüyecek yolları kalmayan iki kahramanımız, beklendikleri bir kafeye girmek konusunda anlaşırlar.

İçerisi kalabalık, sıcak.

Masalardan yükselen konuşma uğultuları ve kahkahalar arasında tanıdık bir ses duyuyorum. Kısa bir süre sonra kendi konuşma uğultularım ve kahkahalarımın yükseleceği masaya doğru yöneliyorum.

Ortada bir sürahi bira ve patlamış mısır. İçki içmekten ve güzel vakit geçirmekten yanakları kızarmış arkadaşlarım. Yanlarına katılıp acilen bizim de yanaklarımızın kızarmasını bekliyorlar.

Burada saf bir şeyler var.

İçten içe herkes yeni yılı beklediği için olabilir mi? Yani gözlerimi kapayıp tekrar açtığımda herkesi tulum pijamaları ve bebeklik battaniyeleriyle hayal edebiliyorum.

İşte bunu seviyorum. O yüzden şimdi sizi bırakıp o masanın tadını çıkarmaya gidiyorum.

Sıcak şarap isteyen?

Harika geldin Kış.

Evet.