20 Temmuz 2009 Pazartesi

La musique.

O otuz dakikalık dizi bitene kadar izlediklerimle düşündüklerim arasında ve düşündüklerimle hissettilerim arasındaki alakasızlık anlatılmaz, yaşanır.

İzlenen dizi: Californication.
Hayran olunan karakter: Hank.
Dinlenen grup: Explosions In The Sky

Müzik öyle bi' şeydir ki, o dizinin en ahlaka aykırı ve pornografik sahnelerinden birini izlerken kulağınızdaki damar melodi yüzünden o sahnenin çok romantik olduğuna kaptırırsınız.

Hatta sizin hayal gücünüze göre o kız ölmüştür ve bu "sephia" tonunda bir flashback'tir. O çift birbirine aşıktır falan.. Yoksa o kız "suicide girl" değildir, web sayfasında çıplak fotoğrafları yoktur ve kesinlikle onu kovmasın diye
evli patronuyla yatmıyordur. Kulağımdaki müzik olmasaydı "oha fantaziye bak baya çirkinmiş", "eğilip göt tokatlatmak da neymiş abi", "kız o kadar çirkin ki çok şaşkınım" şeklinde yorumlar yapabilecekken; o müzik yüzünden bunun hüsranla sonuçlanmış bir aşk hikayesi olduğunu düşünerek duygulanmaya kadar götürdüm olayı.

Ve aynı dizinin sonunda, asıl çekici olanın centilmenler değil Hank veya Mr. Big'giller olduğunu keşfedebilirsiniz.

Eski karısına kaltak dediğini duyar duymaz bir sarhoşa ağız kalabalığı yapmadan direk vuran, karşılığında efendi efendi dayağını da yiyen, yediği yumruğun üstüne yattığı yerden sigarasını yakan ve sinir bozucu tahriğine devam eden Hank.

Ve üzerindeki takım elbiseye rağmen küfretmekten çekinmeyen, sevdiği kadın ona vururken kendini korumaya çalışan, "i got it baby" tavrnı hiç bozmayan, çuvalladı mı tam çuvallayan, sınırları olmayan manfriend kıvamındaki Mr. Big.

Centilmen de neymiş?

Biraz ilkellikten kimseye zarar gelmez.
Aşk sofistike yaşanacak bir duygu değil çünkü.
Kanınızın son damlasına kadar içinizdeki kıroyu ortaya çıkaran bir yarı trans hali.

Afiyet olsun.